Kayıtlar

Mayıs, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TURAN ORDUSU KUMANDANI ENVER PAŞA ...

Asıl adı İsmail Enver'dir. İstanbul Divanyolu'nda doğdu, Doğumu ile ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografilerinde farklı tarihler verilmektedir (23 Kasım 1881 Çarşamba, 6 Aralık 1882 Çarşamba). Ailesi Manastırlı olup babası, önceleri Nâfıa Nezâreti fen memurluğu yapan, daha sonra surre emini olan sivil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım'dır. Küçük yaşta gösterdiği aşın İstek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâi mektebine kaydedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâisi'ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen memurluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askeri rüşdiye ve askerî idadi tahsilini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'ye girdi. Daha o sıralarda, yüksek okullarda yaygın olan II. Abdülhamid aleyhten propagandadan etkilendiği otobiyografisinden anlaşılan Enver Bey, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'yi dokuzuncu olarak bitirip erkânı harp sınıfı için ay

S. Arvasi ve Türk Milliyetçiliği

15 Şubat 1932 Pazartesi günü Ağrı ilinin Doğubayazıt İlçesinde doğan Seyyid Ahmed Arvasî, ailece Van'ın Müküs (Bahçesaray) ilçesine bağlı, Arvas (Doğanyayla) köyündendir. Babası Gümrük Müdürlüğü'nden emekli Abdulhakim Efendi, annesi Cevahir Hamm'dır. Ailenin altı çocuğundan birincisi olan S.Ahmed Arvasî, ilk öğrenimini Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamlamıştır. Orta okulu Erzurum'da bitiren Arvasî, lise öğrenimine Erzurum Erkek Öğretmen okulu'nda başladı, Erciş Öğretmen Okulu'nda bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli Nahiyesi'de ilkokul öğretmeni olarak göreve başladı. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik görevini sürdüren Arvasî, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedegoji Bölümünü 1958 yılında tamamlayarak çeşitli eğitim enstitülerinde pedegoji öğretmenliği yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasi amaçlar için sürgün edilen Arvasi 1979 yılında emekli olmak zorunda kaldı. Aynı yıl Milliyetç

ERZURUM MHP ADAY ADAYI AHMET GÖKHAN YAZICI KİMDİR?

20.02.1972 yılında Erzurum’da dünyaya geldi. İlk orta ve lise öğrenimini Erzurum’da tamamladı. 1991 yılında Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünü kazanarak yüksek öğrenim hayatına başladı. Bir yıllık .bir eğitimden sonra Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü’nde açılan sınavı kazanarak, eğitim hayatına memleketi Erzurum’da devam etli. Yüksek Öğrenimini 1996 da tamamlayan Yazıcı, aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan atama sonucunda Erzurum’da öğretmenlik mesleğine adım attı. İki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1998 yılında Atatürk Üniversitesi Kazını Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğilimi ve Spor Bölümünde yapılan sınavı kazanarak Araştırma Görevlisi olarak akademik hayatına başladı. 1999 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Eğitim Bilimleri Bilim Dalında Yüksek Lisans Eğilimine başlayan Yazıcı, 2002 yılında "Milli Mücadele Dönemi Gençlik Faaliyetleri ve Atatürk Düşüncesinde Gençlik-Eğitım

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Resim
1904 - 1983 26 Mayıs 1904'te, Perşembe günü sabaha karşı, İstanbul'da büyük bir konakta doğdu. Kayıtlı bir şecereyle, Alâüddevle devrinin Şeyhülislâmı Mevlâna Bektût Hazretlerine dayanan ve Osmanoğullarından daha eski bir familya olan Dülkadiroğullarına bağlı "Kısakürekler" soyuna mensuptur. Babası, Mekteb-i Hukuk mezunu, Bursa'da âzâ mülazımlığı, Gebze savcılığı ve kısa ömrünün son senelerinde Kadıköy hakimliği görevlerinde bulunmuş, gayet enteresan ve alakaya değer bir insan olan Abdülbâki Fazıl Bey (öl. 29 Kasım 1920); annesi, Girit muhacirlerinden bir ailenin kızı, kayıtsız şartsız teslimiyet örneği, derin ve fedakâr bir müslüman-Türk kadını Mediha hanımdır. (öl. 10 Haziran 1977) Büyükbabası, İstanbul Cinayet Mahkemesi ve İstinâf Reisliğinden emekli, İkinci Abdülhamîd Han'a Ermenilerce girişilen suikastin tarihî muhakemesini yapan ve Mecelleyi kaleme alan heyet içinde imzası bulunduğu için, 6 Ekim 1902'de "Legion d'honneur" nişaniyle ödü

Nene Hatun (1857 - 1955)

Resim
yaşadıktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastalığından hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücâdeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi. 7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum'lulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi." Bu h

İstanbul'un Fethi ve Sonuçları

Fethin iç sonuçları O zamana kadar sadece bir devlet olan Osmanlı, artık bir İmparatorluk haline gelmişti. Anadolu ve Balkanlar arasındaki geçişlerde bir engel olan Bizans yıkılmış, arada engel kalmamıştı. Birçok kere Osmanlı şehzadelerini ve Avrupa ülkelerini kışkırtan Bizans artık bunu yapamayacaktı. Müslüman dünyasında Osmanlı Devleti daha saygın bir hale gelmişti. Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed'in hadis-i şerifindeki o kumandan, Fatih Sultan Mehmed olmuş ve peygamberinin övgüsünü almıştı. Fethin dış sonuçları Avrupa ve Balkan devletlerinin Osmanlı'yı Balkanlar'dan atma çabaları sonuçsuz kalmıştı. İstanbul'dan İtalya'ya kaçan sanatkârlar ve bilim adamları, rönesans ve reform hareketlerini hızlandırmışlardı. Dünyanın en büyük imparatorluklarından olan Doğu Roma İmparatorluğu tamamen yok olmuştu. Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ başlamıştı. Ticaret yollarının birer birer Türklerin eline geçmesi Avrupalıları yeni ticaret yolları bulmaya zorladı ve coğrafi keşifler o

İstanbul'un Fethi

İstanbul'un Fethi, 29 Mayıs 1453'te, şehri günlerdir kuşatan Osmanlı ordusunun, şimdi İstanbul olarak bilinen, o zamanki adıyla Konstantinopolis şehrini Sultan II. Mehmed Han'ın komutanlığında fethetmesidir. Bu fetihten sonra Osmanlı Devleti İmparatorluk olmuş, henüz 21 yaşında olan Sultan II. Mehmed, fatih unvanını da alarak Fatih Sultan Mehmed olarak anılmaya başlanmıştır. Tarihteki en önemli devletlerden olan Doğu Roma İmparatorluğu böylelikle sona ermiştir. Tarih: 2 Nisan - 29 Mayıs 1453 Yer: İstanbul Sonuç: Osmanlı'lar İstanbul'u ele geçirdi, Bizans İmparatorluğu yıkıldı.

Süleymanname

Sen gül diyarının yapma gülüsün! Aynı yapmacıkla Çoban Sülü’sün! Yoktur izlediğin bir dava yolu; Bir bu yan, bir şu yan, büküntülüsün! Türk’e zıt sermaye merkezlerinden, Bir zikzaklı yolda hep, güdülüsün! Milli yekparelik gelmez işine; Bu yüzden parçalı, bölüntülüsün 1 Ve devlete mason biraderlerin Tam da maslahata denk ödülüsün! Ne sır sendeki bedava oluş! Problemler içinde en müşkülüsün! Fikir dağlar boyu kocaman kitap; Sen de o kocaman kitabın bir virgülüsün! Böyleyken ustasın gözbağcılıkta; Cüceler sirkinin baş Herkülüsün! Gözyaşı ve çığlık vatanında sen, Hüzün bahçesinin şen bülbülüsün! Büzülmüş susarken mahzun hakikat, Davuldan ziyade gümbürtülüsün! Teokratik rejim olmaz deyip de, Peşinden müslüman görüntülüsün! Kolera, vergiler, zamlar, enflasyon; Bir felaketsin ki, binbir türlüsün! Gelirsiz giderli bütçelerinle, Her yıl, milyar milyar köpürtülüsün! Okka okka vicdan satıl alırsın; Topuzu altından oy baskülüsün! Bir gökdelen sanır seni gören göz; Bilmez ki, temelden çöküntülüsün!

EN BÜYÜK TÜRK KAHRAMANI: KÜRŞAD

Türk tarihi, dünyanın en hamasî şiiri, Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır. Bir zafer şehrâhını dolduran heykeller gibi 26 asrı süsleyen bu ölmezler tümeni arasında bir teki bir millete şeref verecek ne büyük faniler gelip geçti. Tanrın Türk Tanrısı olduğuna, mavi gökle kara toprak arasındaki insan oğullarının yalnız Türklerden ibaret bulunduğuna, kendi ırklarının başkalarına hâkim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat, fazilet bir huydu... Şimdi büyük adını saygı ile andığımız Kür Şad işte o kahramanlıkla faziletin şahlanmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır. Millî ızdırapların şahlandığı ve şahsî ızdıraba karıştığı son yıllarda, ölmezler tümeninin zafer ve şeref şehrâhında hayalen çok dalaştım. Yarı masallaşmış çehresiyle Alp Er Tunga'dan, kahraman kadın Tomiris'ten başlayarak Pilevne kahramanı Gazi Osman Paşa'ya, Edirne kahramanı Şükrü Paşa'ya ve kurtuluş savaşının meçhul, fakat meşhur şehidine kadar bütün ölmezlerin önü

İYİ BİR ÜLKÜCÜNÜN 24 SAATİ ŞÖYLE GEÇMELİDİR:

1-Namazını kılmalı. 2-Sabah erken kalkmalı. 3-Gündelik güvenilir sağduyuyu temsil eden gazetelerden değilse bulabildiklerini takip etmeli. 4-İşini gücünü ihmal etmemeli. 5-Başkalarının eline bakmamalı. 6-Üretici ve faydalı olmalı. 7-Kılık ve kıyafetinin temiz düzgün olmasını sağlamalı`TEMİZLİK İMANDANDIR` hadis-i şerifi`nin ruhuna uygun hareket etmeli. 8-Hiç bir zaman yalan söylememeli ve kimsenin rakasından konuşmamalı kimseyi aldatmamalı güvenilir olmalı.peygamber efendimiz(s.a.v)`in `emin` unvanına mazhar olmaya çalışmalı. 9-Törelerimize uygun davranışlarda bulunmalı. 10-Temiz güvenilir ve kendisini yanlış hareketlere sürüklemeyecek insanlarla dostluk kurmalı ve bunu devam ettirmeye calışmalı.iyi ve temiz insanlarla uyum içinde bulunmalı ve kimseye kırıcı davranmamalı yapıcı ve faydalı olmalı. 11-Sürekli ve her konuda kitap okumalı. 12-Yanlış ve zararlı her türlü hareketten kaçınmalı. 13-Zorda ve darda olanlara karşılık beklemeden ALLAH rızası için yardımcı olmalı. 14-Taklitçi olmam

TÜRK HALKI DEĞİL TÜRK MİLLETİYİZ

Uzmanlar, yeryüzünde insanların 500.000 yıldan, belki daha eskiden beri var olduğunu söylüyor. Fakat insanların tarih sahnesine girmesi dört beş bin yıllık bir meseledir. İnsanlık durmaksızın ilerleyerek bugünkü durumuna gelmiş, tarih öncesindeki ırkların türlü nisbetlerde birbiriyle karışmasından bugünkü ırklar doğmuş, ırklar da yine türlü sebeplerle parçalanarak günümüzün milletlerini meydana getirmişlerdir. Bu söylediğim insanlık tarihinin ana çizgisidir. İnsan zekâsının gelişmesi ölçüsünde de madde ve manâdaki her kavram için kelimeler bulunmuş, zamanla kelimelerden başka kelimeler türemiş, bazı kelimeler anlamını değiştirmiş, bazıları unutulmuş veya bırakılmış, yerine yenileri alınmış veya bulunmuştur. İnsan olgunlaşmasının toplum hayatındaki son durağı "millet" ve "devlet"tir. "Millet" bağımsız yurdu olan teşkilatlı bir topluluktur. Asırların fikir akımı olan milliyetçilik bu kelimelerden çıkar. Son zamanlarda solculardan başlayarak yavaş yavaş herke

AYBALA

AYBALA Bu mektubu sana bir şafak vaktinde yazıyorum. Renkler henüz sıyrılmaya başladı geceden.Kulağım pencereme konan kuşların söylediği hürriyet türkülerinde... Hitabım sana ve seninle birlikte bütün Müslüman-Türk kızlarına.., Aybala; Sahip olduğun ve olabileceğin bütün bilgilerin temeli kendini bilmektir Yaradılış gayene uygun bir hayat idame edebilmektir.Koca Yunus'a "Sen seni bilmezsen,bu nice okumaktır" dedirten bu ulvi gerçek değil midir? Hayatının her safhasını öylesine dolu yaşa ki ve öyle bir karakter çiz ki, her an mensubu bulunduğun büyük milleti ve yüce dini hakkıyla temsil edebilesin.. Sen ki Aybala, hayatı ve saadeti pahalı elbiselerde loş ışıklı mekanlarda arayanlar gibi vurdumduymaz, nemelazımcı olamazsın. Senin için en güzel moda, senin asaletine en çok yakışan şeklidir. Sen öyle bir şahsiyete sahip olmalısın ki; insanlar seni imrenerek örnek diye gösterebilsin.. Biliyorsun Aybala.. Bilmek kadar hissetmekte önemlidir.. Senin için hissetmenin manası ruh as