Kayıtlar

Haziran, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bakmak ve görebilmek.

Hastanenin bir koğuşunda üç kötürüm bulunuyordu. Bunlardan koğuşa ilk gelen pencerenin önüne, ikinci ortaya, üçüncüsü ise kapı kenarına yatırılmıştı. Ortadaki hasta iyimser bir adam olduğu için neşeli konuşmalarıyla ötekileri de eğlendiriyor ve kendilerini azaltmaya çalışıyordu. Soğuk bir kış gecesi, pencerenin yanındaki hasta öldü. Onu kaldırdıktan sonra ortadaki hastayı pencerenin önüne, kapının yanındakini de ortaya yatırarak boşalan yere yeni bir hasta getirildiler. Pencere önüne alınan iyimser adam, dışarıda gördüklerini arkadaşlarına anlatmaya başladı. Yol kenarındaki parkı, dev çınar ağaçlarını, cıvıldaşan kuşları, işlerine koşan insanları ve karşı dağlardaki çiçek dolu tarlaları uzun uzun anlatarak çaresiz durumdaki arkadaşlarını rahatlatıyordu. Adam, kısa bir süre sonra, gelip geçenlere isim takmaya başladı. Öteki hastalar, artık sabah işe gedenlerin, seyyar satıcıların ve akşam vakti yorgun argın eve dönenlerin öykülerini dinlemeye onları gözleri önünde canlandırabiliyorlardı

MİLLİYETÇİLİĞİ DOĞRU ANLAMAK

GÖKHAN YILMAZ 1. Başlıkta: "Doğru" sözcüğü, "upuygun" anlamında kullanılmıştır. Anlatılmak istenen; üstüne sözsöylenen ile söylenen sözüp upuygunluğudur. 2. Anlamak: Anlama ulaşmaktır. Anlam, çok kabaca; bir şeyin gösterdiği kavramlar bütünüdür. 3. Bir şeyi anlayabilmek için; o şeyin, bilince açık ve seçik olarak verilmesi gerekir. O şeyi anlatmak için kullanılan kavramlar da, aynı biçimde, açık ve seçik olmalıdır. 4. Bir var-olanın (düşünmede, dilde ya da dış dünyada olsun) bir bütün olarak ve hiç bir tutarsızlık olmadan kavranması durumunda; 'açık', başka bir var-olan ile karıştırılmaması durumunda da; 'seçik' olduğunu söyleriz. 5. Her 'açık' olan, aynı zamanda 'seçik' olmak zorunda değildir. Hatta, çoğu zaman olmaz da. Ancak bu; anlamayı zorlaştırır, bulanıklaştırır. 6. Bir şeyin açık ve seçik olarak verilebilmesi; bilinçte, daha önceden, onun tanınmasına yardımcı olabilecek kavramların bulunmasına bağlıdır. 'Zabtrvesfab'

TÖRE

Göktürkler devrinden kalma Irk Bitig adlı bir kaynakta şöyle bir cümleye rastlıyoruz: (Tanrı diyor ki) "Ben kara yol Tanrısıyım. Kırılanları birleştiririm; yırtılanları onarırım." Bu cümlede Tanrı konuşmakta, yani "Kelam" sıfatını kullanmaktadır. Ama söyledikleri daha da önemlidir. O, kendisini "Kara yol Tanrısı" olduğunu ve "kırılanları birleştirdiğini, yırtılanları onardığını" belirtiyor. Yazımızın büyük kısmının şifresi bu cümlede gizlidir. Sondan başa doğru ele alıp tahlil edelim. "Kırılanların birleştirilip yırtılanların onarılması" ifadesi, İslami anlayış içinde Cenabı Hakk'ın "Cebbar" isminin tarifinde aynen karşımıza çıkmaktadır. Fakat Tanrı inanışı ile Allah inanışı arasındaki benzerlik bundan ibaret değildir. Diyanet İşleri neşriyatından Ali Osman Tatlısu imzasıyla yayınlanan Esmaü'l Hüsna Şerhi'ni esas alıp Eski Türk kaynaklarına akseden Gök Tanrı inanışını araştırdığımız bir çalışmada Sıfatlar ve Esma&#