Türk Milletinin Tarihini 1923'le Başlatmak

Türk Ceza Kanunun 301. Maddesine ilişkin değişiklik teklifleri büyük olasılıkla bugün Meclis Genel Kuruluna gelecek.

Anayasa Komisyonunda, 13 saatlik hararetli bir tartışma sürecinden sonra kabul edilen 301. Madde bakalım Meclis Genel Kurulunda hangi tartışmalara sebep olacak.

Avrupa Birliğinden gelen yoğun baskılar ve Hükümetin içinde bulunduğumuz süreçte Avrupa Birliğinden gelecek desteğe ihtiyacının olması yan yana gelince işte size Türklüğe hakareti kolaylaştıracak yasanın görüşüleceği ortam.

301. Maddenin değişikliği sürecinde üzerinde en fazla durulan ve özellikle MHP'nin muhalefetinin ana gövdesini oluşturan nokta ise 'Türklüğü' tabiri.

Yasanın yeni şeklinde 'Türklüğü' tabiri çıkarılıyor ve yerine 'Türk Milletini' tabiri getiriliyor. Bazı kişilere göre bu tabirin bu şekilde ifade edilmesinde büyütülecek, ortalığı ayağa kaldıracak bir şey yok. İki tabir de hukuki olarak aynı şeyi ifade ediyor diyorlar. Delil olarak da Yargıtay içtihatlarını gösteriyorlar. Peki o zaman bu değişikliğin gereği nedir?

Kendisi de bir hukukçu olan Adalet Bakanı yukarıda belirtilen görüşlere yakın bir beyanatta bulundu.

Sevgili okurlar, hukuk teorisi ile uygulaması çoğunlukla birbiriyle örtüşmez. Arada hakimlerin ve savcıların kanaatleri vardır. Böyle olmasaydı hukuku bizler robotlara ya da gelişmiş bilgisayar sistemlerine devrederdik. Ben burada 301. maddedeki bu kelime değişikliğinin hukuki anlamda nerelere gideceğini tartışmak yerine, akademik alanım olan Türk tarihçiliğine nasıl bir bakış açısı kazandıracağını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu yasanın son iki yıldır serüvenini takip edenler gayet iyi bileceklerdir ki bu yasanın ilk şekli Türk Ceza Kanununa alınırken Mustafa Kemal Atatürk'e taslak metin dönemin bürokratları tarafından sunulmuştur. Taslakta 'Türk Milletini' tabiri varken Atatürk bu tabiri 'Türklüğü' şeklinde düzelterek bürokratlara iade etmiştir. İyi bir komutan, devlet adamı olduğu kadar yetkin bir tarihçi de olan Mustafa Kemal Atatürk daha o zaman bu iki tabirin hem hukukî hem de tarihî olarak birbirinden farklı anlamlar ifade ettiğini görmüştür. Türklük tabiri zaman ve mekan açısından geniş bir alanı kapsarken, Türk milleti tabiri gerek zaman açısından gerek mekan açısından daha dar kapsamlı bir anlam ifade etmektedir. Bir de işin içine Yargıtay içtihatlarını karıştırırsanız elinize Edirne ile Ardahan arasında 1923 yılından itibaren yaşayan bir topluluk çıkar ki, bu coğrafya da bizi kısırlaştırır, küçültür.

Anlayacağınız Türk milleti tabirine hukuki içtihatlar yoluyla tanımlama getirirseniz bizim tarihimiz 1923'le başlar, daha öncesi yoktur. Mustafa Kemal Atatürk işte bu ayrıntıyı gördüğü için bu topraklarda yaşayan insanların ne tarihine ne de coğrafyasına ket vurdurmamış ve Türklük tabirinin altını iyice çizmiştir.

Hukuki açıdan bakıldığında ise ister yabancı ister yerli olsun bir yazar, aydın ya da sıradan bir kişi 'barbar, kan dökücü, aşağılık, cani, katliamcı, insanlıktan nasibini almamış Türkler 1915'te şunları yaptı ' derse bu ifadelerinden dolayı hukuki olarak hiçbir şey yapma hakkımız yoktur. Çünkü bu kişi 1923 öncesi bir tarihi vakayı ve Türklüğü ifade ederek bu suçlamada bulunmuştur. Biz ise Türk milletinin şu anki hukukî ve tarihî anlamıyla tarihi 1923'le başlayan, Edirne ile Ardahan arasındaki coğrafyada yaşayan bir milletiz . Buna 'bize ne' diyebilir misiniz?

Oğuzhan Alparslan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

Aha Size kürdistan