Ülkü Gülümdünüz Siz Benim

Yıllar vardı o kara yıllar... O yıllar aldı götürdü bizleri onlardan... Sevdalıydılar onlar gökteki al bayrağa... Sevdalıydılar Türk’e... Sevdalıydılar delice Türkün cevheri aslisine... Ne bu dünyada bir gün yüzü gördüler ne diledikleri gibi yaşayabildiler gönüllerinde turan sevdası dolanıp durdular kısacık ömürlerinde hayatının baharını soldurmaya değecek kadar...

Emsalleri sokaklarda ellerinde kırmızı gül dağıtırken önüne gelen sözüm ona aşıklarına sevdalılarına... Onlarda severdi onlarda insandı onların da yüreği vardı yalnız ne onlar kimileri gibi kırmızı gülün sarı gülün ve beyaz gülün anlamını öğrenecek kadar ne romantik aşık ne de zamanları vardı. Ocakları tütecek bayrakları dalgalanacaktı. Bayrağı soldurmamak için onlar canlarıyla damarlarındaki kanlarıyla suladılar al bayrağı. Göğü yırtarak düşman çatlatarak dalgalansın diye. Kimi üniversiteliydi kampüslerde derslere giremez olmuştu hakkı savunduğu için hakkın mücadelesini verdiği için, kimi ise vatansıza vatan dedirtmek için çıkmıştı sokaklara... Mertlerin talihi namert olurdu. Onların talihi yalnız hiç mert olmayı bilemedi. İftiralardan eyyamcıların oyunlarından mücadeleyle geçti ömürleri. Hayatının baharındaydı onlar daha bıyıkları terlememişti birçoğunun onlar bu hareketin solmayacak gülleri kutup yıldızlarımızdır. Sizi unutmaya kalkan namertler utansın. Kanın üzerinde oturulmayacağını kanın üzerinden pazarlık yapılmayacağını bilsinler.

Yetmişli yıllar... O kuşak var ya gülmeyi mutlu olmayı öğrenemeyen kuşak... şimdi erkek-ürkek tartışmaları yapanların yatakların altından çıkamadıkları pencereden dışarı bakamadıkları anarşistler var dedikleri dönemde kendilerini siper eden öz vatanlarının sokaklarında yürürken kızıl namlularla kara toprağa düşen can veren yiğitler gamze namzetiyle hareket eden yiğitler size ne kadar destan yazılsa azdır.. Şairin deyimiyle ateşle oynayan çocuklar; kimse sizin kadar cesur olamazdı...

Ülkede anarşi bitsin diyerek harekete geçenler gerçek yüzlerini belli ettiklerinde daha kana doymadıkları belliydi.. karıştır barıştır dediler hücrelerde önce ezdiler ama nafile ülkücünün derisini yüzsen yüzüne güler elektrikler, C-5 ler derken denge unsuru gördükleri hayatının baharında ülkü güllerini soldurman için soyundular bu defa.. tarih onları dokuz yiğit dokuz can dokuz ülkü gülü diye yazdı. Önce Mustafa Pehlivanoğlu yürüdü yağlı ilmiğe.. o yağlı ilmiğe yürürken o dimdik onu götürenler tir tir titrediler.. Pehlivanoğlunun anasına yazdığı mektubunda Anam Mustafalar ölür Allah (c.c.) davası ölmez diyerek şehadete yürüyen yiğidin mezarı defnedildiğinden 9 ay sonra yeniden açıldığında kefeni bile sararmamış olarak görülen Mustafa Pehlivanoğlu’nun yüzü gülümsüyordu ebedgahında… Senin idamında Ulucanlar Cezaevinde yer sıkıldı gök boğuldu sanki… Şehadete yürürken bile yüzünde gülümsemen… Ali Bülent Orkan’dı o çilelerle sınadılar daha sonra bunun akli dengesi bozuldu dediler ilaç doktor derken kendine gelince tamam dediler kana doymayan gözler astılar darağaçlarında. Fikri Arıkan, idamını beklediği günlerde yemeden içmeden kesilmiş Allah’ın huzuruna temiz çıkmak istiyorum şehadetimden sonra abdestim bozulmasın diyerek günümüze ışık yüreğimize ışık olan Fikri Arıkan, Cevdet Karakaş, Cengiz Baktemur, Ahmet Kerse… Hâkime küfrettim hakim put Vicdanı adaletin görkemli sarayında sarayın mücerred bekçisinden görünmez koruyucalardan azade… Kişiliği silik diyen Oğuz soyunun Kürşad yürekli çerisi Oğuzelinin Türkmen delikanlısı Ahmet Kerse ve kana doymayan eller artık çift asalım dediler. Manisa Ülkü Ocakları mensubu iki genç Yusuf soyluya taktılar yaftayı Halil Esendağ ve Selçuk Duracıktı onlar. Ayrılmaz iki arkadaş yağlı ilmiğe bile beraber yürüdüler. Sağlıklarında arkadaşlarından kefenlerini isteyerek bilmem kaç gece o kefenle sabah eden iki gül yüzlü. Cezaevinde koğuşta bulunan 23 ülkücüden iki kefen parası temin edilemeyip bir arkadaşlarının ailesinin getirdiği nevresimi cezaevi terzisine diktirerek Halil ve Selçuk’a verilişi.. Gelinliklerimiz uzun geldi diyen Halil kim bilir Selçuk ile kaç gece Azraili beklerken sabahladılar o gelinlikleriyle üzerlerinde… Radyodan idam edildikleri haberini dinleyen yiğitler onlar.. Önce Selçuk yürüdüğü darağacına ardından Halil.. Hiç evliya gördün mü diye soran olursa Halil ile Selçuk’u gördüm diyeceğim diyen Buca Muratlı İmamı… Son olarak İsmet Şahine kıydılar devletin askerine kurşun sıktı (!) diyerek aslı astarı olmayan iftiraları yüzüne… Var mı böyle bir nesil ölüme bu kadar tevekkül etmişler… İdam sehpasına gülerek sevinerek ben Hakka kavuşuyorum diyen dokuz can, dokuz gül… Gül yüzlü güllerimiz…

Son sözümdür sizlere ülkücünün kıymetini bilmeyen beyler tarih baharında solan ülkü güllerini gül bahçemizin erlerini elbet alkışlar... ya sizler... ülkücünün kanına giren beyler... hesabınız bu dünyada sorulmazsa elbet öbür dünyada sorulur...

Baharında hazanı yaşayan, tomurcukları açarken kopartılan ülkü gülleri sizi hiç ama hiç unutmadım, unutmayacağım, unutturmayacağım!...

NE MUTLU BİR ÖMRÜ BİR KUTLU SEVDAYA ADAYANLARA VE YOLUNDAN DÖNMEYENLERE!...


___________________________________
Sezer YOZGAT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN