ARD NİYETLİ FAALİYETLER


Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, sun'i bir din kurmak mümkün değildir. Hattâ çok defa gözleneceği gibi, sun'i bir din kurma gayretinin arkasında ard niyet yakalamak mümkündür. Sun'i din gayreti çok defa, başka bir dinin maskeli faaliyeti biçiminde belirmektedir.

Biz, peygamber tebliğlerinin yozlaştırılabileceğine, istismar edilebileceğine, değiştirilebileceğine, yanlış yorumlanılabileceğine ve fakat sun'i bir din kurulamıyacağına inanırız. Zaten bugün yeryüzünü işgal eden birçok «bozuk din» maalesef çok defa bozulmuş, saptırılmış veya toplumun bâtıl itikatları ile karışmış peygamber tebliğlerini ve şaşırtılmış mukaddes inançları ifade eder. Yani, bu konuda, ard niyetli kişi ve zümrelerin rolü kadar, toplumlarda gelişmiş ve bertaraf edilememiş yanlış kanaatlerin dinin bünyesine karışması da önemli bir unsur olmuştur.

Bu tehlike bütün dinleri tehdit eder. Nitekim, bu tehditler İslâm dini hariç; bütün peygamber tebliğlerini tahrip ve tahrif de etmiştir. İslâm, Allah'ın «korunması»,, peygamberimizin ve yüce sahabî kadrosunun, «Ehl-i Sünnet vel Cemaat» imamlarının ve âlimlerinin titiz ve samimi gayretleri ile «Kitap» ve «Sünnet» olarak, hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. İslâm dünyasının yanlış yorumlar, ard niyetli gayretler neticesinde «sapık kollar» teşekkül etmekle beraber, İslâm'ın «ana caddesi» korunmuştur. Bugün yeryüzünde bozulmadan mevcut bulunan tek «vahiy kitabı» Kurân-ı Kerîm'dir.

Hazret-i Musa'nın (O'na selâm olsun) tebliği, maalesef Yahudi kavminin elinde, âlemşümul karakterini kaybetmiş, bütün insanlığı kavrayan bir davet olmaktan çıkmış, dar ve millî bir inanç sistemine dönüşmüştür. Bütün varlığın Rabbi, «İsrail'in Yahovası» olmuş, hahamlar gerçek dini ve Tevrat'ı, çıkarlarına göre değiştirmişlerdir. Yahova, «Yahudi kavminin kollektif ruhu» gibi telâkki edilerek kavmi bir mistisizm (cabalis-me) geliştirerek kendilerini «Yehova'nın çocukları» canan bir grup haline gelen Yahudiler, «hayvan mesabesinde» kabul ettikleri diğer insanların «efendisi» olmak fikr-i sabitine (lide -fix'ine) saplanmışlardır. Üstelik bu inancın siyaset sahnesine «Siyonizm» adı altında bir akım olarak doğması «Birleşmiş Milletler Teşkilâtı»nı bile harekete geçirmiş ve tehlikeye dikkat çekilmiştir.

Hazret-i İsa'nın (O'r.a selâm olsun), tebliği ise Greko-Lâtin dünyasının putperestliği ile kaynaşarak Allah, «baba»; yüce insan ve peygamberler Hazret-i İsa «oğul-tanrı» sanılmış, mukaddes bir anne tanrılaştırılmak istenmiştir. Zevs'in, Apollon'un ve Afrodit'in önünde diz çöken Homeros'un çocukları, bu inançlarını «Mukaddes İncil'in sayfalarına geçirerek onu tahrif ettiler. Samimi Hıristiyanların, bilhassa Ariyus ve Barnabas'ın gayretleri «tevhid» kurtarmaya ye'medi. Sayısız bozulmuş incil doğdu.

20. yüzyılda da, Yahudi asıllı bir sosyolog E. Durkheim ise, Auguste Comte'un telâkkilerini Yahudi itikadına yaklaştırarak «kollektif ruhu» tanrılaştırırken, âdeta insanlığa Yahudi cemaatının Yahova'sını sunuyordu. Yahudi mistizmi (cabalisme) E. Durkheim'in eliyle sosyoloji kılığında yayılmaya çalışılıyordu. İslâm dünyasında, bazı ard niyetli reformcuların, «panteizm» ve «mistisizm» paravanası arkasına gizlenerek Auguste Comte'un «potizivizmini» din diye yutturmaya çalışmakta olduklarını hayretle görüyoruz. Bunlar, ülkemizde at oynatamamalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN