İSLÂM'DA RUHBANLIK YOKTUR


islâm dininde bir «ruhban» veya «din adamı» sınıfı yoktur.

Esasen, hiçbir peygamber, dinin emirlerini sadece «bir zümreye» münhasır olmak üzere tebliğ etmemiştir. Din, âlemşümul bir davettir ve herkes Allah'a muhtaçtır. Din, asla bir «meslek» değildir, bütün insanları bağrına basmak ister.

Hıristiyanlık ve benzeri «dinlere» ruhbanlık müessesesi sonradan girmiştir. Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de, din, istemediği halde «kendilerinin (yeni bir âdet olmak üzere) ruhbanlığı ihdas ettikleri» ve din istismarcılığı yaptıkları için Hıristiyanlar ikaz edilir. (Bakınız, Kur'ân-ı Kerîm, El-Hadid Sûresi, âyet: 27).

Yine mukaddes ve yüce Kitabımız, Yahudi hahamlarının ve Hıristiyan papazlarının insanları sömürtmek için gerçek din yolunu tıkayarak «altın ve gümüşe» düşkünlük göstermeleri sebebi ile şiddetle ikaz eder: «Ey iman edenler! Şu muhakkak ki, (Yahudi) bilginlerin ve (Hıristiyan) rahiplerin birçoğu, bâtıl sebeplerle insanların mallarını yerler, (insanları) Allah'ın yolundan menederler. Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar (yok mu), işte bunları pek açıklı bir azâb ile muştula», (Kur'ân-ı Kerîm, Et-Tevbe Sûresi, âyet: 34).

İslâmiyet'te ruhbanlık yoktur. Ancak, dini dosdoğru anlayan, anlatan, yaşayan ve yaşatan «âlimler» vardır. Peygamberimiz, bunları kendi «vârisleri» kabul eder. Bu sebepten İslâm dünyasında «mektepler» ve «medreseler», «din adamı» ve «ruh ban» yetiştirmez," «din âlimleri» ve «mümin kadrolar» hazırlamaya çalışır. Bu kadrolar, «Kitab, Sünnet, îcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha» ile teçhiz edilmiş ve tasavvuf yolunun büyüklerini ve esprisini gönlünde taşıyan birer «alperen» durumunda olmalıdır. Dinin farzları, helâl ve haramları öğrenmek kadın, erkek bütün (âkil ve baliğ olan) müslümanlara farzdır.

İslâmiyet, Allah ve Resûlü'nün dinidir. İnanan herkese açıktır. Her renkten, her milletten, her sınıf ve zümreden bir insan, hiç kimseden müsaade almaksızın ve bir merasime tabi olmaksızın bu dine girer. Hiç kimse, bir müslümanı dininden «aforoz» edemez. İslâmiyet ne bir meslek, ne de bir partidir, O, bütün müminlere —şartları içinde— aynı sorumlulukları yükleyen Allah ve Resûlü'nün yoludur.

Hiç kimse dini kendi «inhisarına» alamadığı gibi, hiç kimse «Yüce Allah'ın tamamladığı» dinimizi kendi menfaatleri istikametinde tevil ve tefsir edemez. Hele, yüce dinimizi, «asrın idrâkını» bahane ederek saptırmaya kalkışamaz. Kimse, islâmiyeti ve Kur'ân-ı Kerîm'i «kurtarma» dâvasına kalkışmasın.

Bütün mesele islâm'ın kurtarma değil, İslâm'la «kurtulma» davasıdır, islâm'da «cihad», kendini, ailesini, milletini ve insanlığı İslâm'la kurtarmak meselesidir. İslâm'ı doğru öğrenmek, anlamak ve yaymak savaşıdır. Unutmayınız, islâm Allah'ın «muhafazamdadır» ve kıyamete dek yaşayacaktır. Bu konuda yüce ve mukaddes kitabımızda şöyle buyurulur: «Kur'ân-ı biz indirdik biz. O'nun koruyucuları da şüphesiz ki, biziz». (Kur'ân-ı Kerîm, El-Hicr Sûresi, âyet: 9).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN