İKİ KAVRAM


İslâm'ın iki mukaddes kavramı... «Şeriat» ve «Tasavvuf...»

Bu kavramlar üzerinde, yalan yanlış bir sürü yorum yapılmış, insanlarımız aldatılmak istenmiştir. O halde, şeriat ve tasavvuf ne demektir? Kısaca açıklayalım.

Şeriat «edille-i şer'iyye» (Kitap, Sünnet, İcma' ve Kıyas) ile ortaya konan, müslümanların yapması ve yapmaması gereken işleri bildiren «islâm nizamı»dır. İslâm dininde «akaid» (temel inançlar) ve «ilm-i fıkıh» (müsiümanların yaşayışlarını tanzim eden ilim) adı altında ele alınan her mesele, «şeriat» kavramı içindedir. Kısaca, şeriat, bir müslümanın inançlarını, ibadetlerini, yaşayışını ve «eylemlerini» murakabe eden sistemdir.
Ahmet Cevdet ve arkadaşlarının bir şaheser olarak «tedvin ettikleri» Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye adlı kitabın (Hicrî 1303 tarihli baskısının) 21. sahife ve 1.maddesine göre, «Fıkıh İlmi» şöyle tarif edilir: (Sadeleştirerek veriyoruz.)

«Fıkıh ilmi ise, şeriat ilminin meselelerini bilmektir. Fıkha ait meseleler, ya ahireti ilgilendiren emirler durumunda olup ibadet hükümleridir; yahut dünyayı ilgilendiren evlenme - boşanma (münakâhat). insanlar arasındaki her türlü İlişki (muamelat) ile suçlar ve cezalar (ukûbat) gibi bölümlere ayrılır.»
İslâmiyet'te îman, ilmi, amel ve ihlâsı gerektirir. İlim, İslâmiyet! dosdoğru bilmeyi; amel inançlarını yaşamayı; ihlâs ise samimî bir aşk ve vecd adamı olmayı, her türlü gösteriş ve riyadan uzak olarak dini heyecan duymayı ifade eder.

Tasavvuf ise, «şeriatın sınırları» içinde kalmak şartı ile yine samimî bir aşk, vecd ve heyecan ile «dinin özüne», esrarına ve zevkine «kemâl-i edeb» ile ulaşma gayretini ifade eder. Kur'ân-ı Kerîm'de «mukarrabîn» (Allah'a yakın olanlar) olarak övülen ve «Allah'ın velî kulları» olmakla sıfatlanan kişiler, işte dinimizde böylece yücelen kimselerdir. Böyleleri Kur'ân-ı Kerîm'de «Haberiniz olsun Allah'ın veli (kul)ları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak değillerdir» diye sevgi ve müjde ile anılmaktadırlar. (Bakınız, Yûnus Sûresi: Âyet: 62).

Görülüyor ki, şeriat ve tasavvuf, islâm dininin, bir mü'mini, dıştan kuşatması ve içten fethetmesidir. Şeriat ile disipline olan müslüman, tasavvuf ile vicdanileşir. Bunlar zıt şeyler değildir. Birbirini tamamlıyan «şekil» ve «muhteva»dan ibarettir. Bu sebepten müslümanların «şeriatçı» ve «tarikatçı» adı altında bölünmesine çalışanlar, gaflet içinde değillerse ihanet halindedirler.

islâmiyeti, sadece, bir dış disiplin zanneden aşksız, vecd-siz ve heyecansız ham ve kaba yobaz da, şeriatı inkâr eden, başıboş ve sefil «sahte sofî»ler de İslâmiyeti temsil edemezler. Tarihimizde birincisi «yobazlık»la, ikincisi «zındıklık» ile suçlanmıştır.

Din eğitim ve öğretiminde,islâmiyet'in bu«dış»ve«iç» disiplinine gerekli önem verilmelidir... Akaid ve Fıkıh kadar Tasavvufa yabancı kalınmamalıdır. Türk ve İslâm dünyasında yetişen gerçek ve yüce«mutasavvıflar»onların fert ve cemiyet terbiyesindeki değerleri kavranmalıdır. Ülkede gerçek, ciddî ve resmî bir «din eğitimi» yaygınlaştırılmalı ve planlanmalıdır. Bu yapılmazsa, iç ve dış düşmanlar harekete geçer, tertemiz dinî hayat perişan edilmekle kalmaz, devlet de. cemiyet de, ferd de büyük zararlara maruz kalır.Böyle bir işi de ancak Türk - islâm Ülkücüleri gerçekleştireceklerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN