Nerede O Yiğitler?

Nerede o yiğitler ki gür
Sesleri ülkeyi bürür
Yürü dese dağlar yürür
Dur dese kalpler durur

Evet, nerde o yiğitler... Ve şu çağın gençlerine bakıyorum ve yine dudaklarımdan aynı söz dökülüyor “Nerde o yiğitler”. Bu sözü defalarca tekrarlasamda usanmayacağım sanki. Ve o çağlara dönüyorum, o yiğitleri tek tek gözümün önüne getiriyorum. Onlara baktıkça o yılları tekrar hatırlıyorum. Bir anda gözlerimden sulu sepken misali yaşlar boşanıyor.

Öyle derin düşünüyorum ve o gençleri hayal ediyorum. Çünkü ben o yılları yaşamadım ama bazı zamanlarda hayal ederek anlamaya çalışıyorum. Ve diyorumki hayali bile dünyaya bedel. Kendimi bu hayalde bir parça yapmaya çalışıyorum. Ama ben o kadar küçük kalıyorumki bu hayalde bir zerre bile olamıyorum. Bu halimi görünce onlara layık olabilmek için hergün davaya daha da dört elle sarılıyorum.

Bundan 40 yıl öncesi idi. Oğuz boylu, Avşar soylu bir Türkmen Beyi, Anadolu dağlarından, yaylalarından; o yiğitlere sesleniyordu. Ve bu Türkmen Beyi Başbuğ Türkeş’ti. Onun çağrısına binlerce yiğit uymuş ve onun peşinden bir çığ gibi geliyordu. O yiğitler Türklük töresine uymuştu, Başbuğ’un çağrısına uyuyorlardı.

Hedefleri, yeniden büyük ve güçlü Türkiye’yi kurmaktı. Bu hedef doğrultusunda gece gündüz koşuyorlardı. Çünkü hedef büyük, dava yüceydi. Ulaşmak için çok çalışmak gerekiyordu ve bu davayı dünyaya duyurmak gerekiyordu. Davamız Türk-İslam davasıydı. Davanın büyüklüğü ve yüceliği akılları baştan alıyordu. Başbuğ, davayı gençlere öğretiyor ve dava gereğince yaşamaya davet ediyordu.

Bu yiğitlerin davası bazı hainleri ölesine kıskandırdıki... Bu kıskançlık o yiğitleri katletmelerine kadar gidiyordu. Ve ilk canı, yiğidimizi Ruhi’mizi bu dava uğruna şehit verdik. Sadece Ruhi’yi katlederek kana doymadılar. Özmen’i, İmamoğlu’nu, Önkuzu’yu ve ardı arkası kesilmeden daha nice yiğidi katlettiler. Oysa bu yiğitlerin geleceğin büyük Türkiye’sini kurmak için okuyorlardı.

Bu yiğitler çok büyük zorluklar ve imkansızlıklar içinde okuyup, vatana hayırlı kişiler olmaya çalışıyorlardı. Bu yiğitlerin çalışması hainleri o kadar kudurttuki... Ve yiğitlerimizi, okul sıralarında, okul ve iş dönüşü veya gidişinde, ibadetten gelirken vurdular. Ama bu yiğitler gözlerini kırpmadan, erkekçe ölüme yürüdüler. Başbuğlarının emirinde, davalarının gereğine yaşıyorlardı. Bu örnek davranışlarıyla, Ülkücü duruşlarıyla herkesin herkesin gözünde değerleri kat ve kat artıyordu.

Ve bu yiğitlere halk arasında büyük bir isim verilmişti. Bu gençler Türkeşçiler unvanını aldılardı. Bu ismin kendisinde, ağırlığıda çok büyüktü. Artık bu yiğitleri durdurmaya kimsenin gücü yetmiyordu. Çünkü onlar yüce bir davanın neferi olma şerefine erişmişlerdi. Hepsi “ülkü” adlı yara sevdalıydı, ona erişme vakti ise ya büyük Türkiye’yi kurmak yada onun uğrunda şahadete ermekti. Bu sevdanın hayali bile dünyalara bedeldi. Ve bu neferlerin adları artık cihanı bürümüştü ve asırlar sonra bile adları ile cihanı titretceklerdi. Yüce Başbuğ’un askerleri geliyordu, Anadolu’nun yiğit bağrına yiğitçe seslenmeye ve cahalete, geriliğe, yobazlığa karşı mücadele etmeye.

Bu yiğitler en kahpe darbeyi 12 Eylül’de kendi devletinden yediler. Onları zindanlarda işkencelere maruz bıraktılar. Bazıları gözlerini kırpmadan idam sehpalarına yiğitçe, erkekçe yürüdü. Onlar ardında gözü yaşlı analarını ve yarlarını bıraktılar. Artık onlar şanlı bir ordunun askerleri olarak şahadete erdiler ve isimlerini geride bıraktılar. Arkada kalan yiğitler Yusufiye zindanlarında çilelerini doldurdular. Ve gördülerki ne Başbuğ’u ne de askerlerini yıldırabildiler. Artık davalarını ve o yiğitlerin emaneti olarak bıraktığı ocaklarını yeniden kurdular ve yaşatmaya devam ediyorlar.

Tarih bütün cihana, Ülkücü hareketin engellenemeceğini ve Milliyetçi Hareketin durdurulamayacağını gösterdi. O yiğitler, bu vatanı, bu milleti karşılıksız sevdiler ve onu için hizmet ettiler. Ve bu çağın gençlerinden davalarını yaşatmalarını ve yüceltmelerini beklerler. Taki davaları muzafferiyete erdiği anda ruhları rahata erecektir.

Ve diyoyorumki ey o yiğitler;

Sizin uğrunda canınızı verdiğiniz bu davayı yüceltmek için uğraşacağız. Bize bıraktığınız bu yüce davayı yüceltmek bizim boynumuza borçtur. Başbuğ’un izinden gitmeyi ve davayı yaşatmayı Cenab-ı Allah bize nasip eder inşallah.

Allah bütün Ülkücü şehitlere gani gani rahmet eylesin.

ALLAH TÜRK’Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN


___________________________________
Ahmet Kürşad YILDIRIM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN