İSLÂMİYETİ DOĞRU ÖĞRENMENİN YOLU


Dinimizin dört temel kaynağı vardır. Bunlara «edille-i şer'iyye» de denir. Bunlar: Kitap, Sünnet, İcma' ve Kıyas'tır.

Kitap, yüce Allah'ın Vahiy yolu ile şanlı Peygamberimize (O'na selâm olsun) gönderilen, hak ile bâtılı biribirinden ayıran Kur'ân-ı Kerîm'dir.

Sünnet: Sevgili Peygamberimizin sahih hadisleri ve örnek yaşayışlarıdır.

İcma' ümmetin çoğunun, Kitap ve Sünnet'e aykırı olmayan bir iş ve hükümde birleşmeleridir. Yüce Peygamberimiz «Ümmetim, sapıklık üzerinde birleşmez» diye buyurmuşlardır.

Kıyas, «müctehidlerin», yukarıda saydığımız kaynaklardan herkesin kolayca anlıyamadığı mânâları bulup çıkarmalarıdır. Dinimizin «fer'i meseleleri» etrafında, yalnız müctehid-lerce «içtihada» baş vurulması, peygamberimizce emredilmiştir. İçtihad, asla Kitap, Sünnet? ve icma'a aykırı olamaz, onlarla çelişemez. Aksine, bunlarda mevcut benzeri hükümlere dayanmalıdır. Bu sebepten «kıyas-ı fukaha»"adı da verilir.

«Tarik-ün Necat» adlı kitabın yazan H. Muhammed Serhendî'ye göre, yukarıda sayılan kaynaklar karşısında, müslümanlar, dört mertebe içinde yer alırlar:

1. mertebe yüce Peygamberimizin mertebesidir. Dinimizin en yüce ve şerefli merkezi O'dur. Kitap O'na indirilmiştir. O, Kur'ân-ı Kerîm'in bütün sırlarına vakıf tek kişidir. Peygamberimiz, «doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerimden ilham alan ve başka bir kaynağa ihtiyacı olmayan tek insandır» ve O'ndan gayrisi bu iddiaya kalkışırsa küstahlık etmiş olur. Hiç kimse. yüce Kitabımızı, Peygamberimizin tebliğleri dışında tefsir ve tevil edemez.

2. mertebe, Ashab-ı Kiram'ın mertebesidir. Onlar yüce Peygamberimizin sohbetiyle bereketlenmiş yüce bir kadrodur. Onlara Kitap ve Sünnet kâfi geldi. Yüce Peygamberimiz, hazır bulundukça, onlar asla başka bir kaynağa baş vurmadılar.

3. mertebe, Tabiînin mertebesidir. Tabiinin, Peygamberimizi göremeyip O'nu görenleri (yani Ashab'ı) görenlerdir. Bunlar, ashab'dan Kitap ve Sünnet'i öğrenmekle kalmadılar, onların icma'ına da şahit oldular ve onlara uydular. Peygamberimizin «Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız kurtulursunuz» hadîsine uyarak yaşadılar. Üçüncü nesil olan te-be-i tabiin» de onların izlerinden gittiler. Yani onlar için üç kaynak vardı: Kitap, Sünnet ve İcma-ı Ümmet. Bunlara «Selef-i Sâlihin» adı verilir.

4. mertebe, yukarıda saydıklarımızdan sonra gelen müslümanların mertebesidir. Nur kaynağından uzaklaştıkça müslümanların işi güçleşiyordu. Yüce Allah, dinini, büyük âlimler eliyle korudu ve müslümanların işini kolaylaştırdı. Hicretin birinci ve ikinci asrında büyük müctehidler yetişti. Aralarından Imam-ı Âzam, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Hanbel gibi «mutlak müctehidler» çıktı. Ümmetin büyük çoğunluğu, onların «mezhep»lerini kabul ettiler, işleri kolaylaştı ve sapıklığa düşmediler.

Bu «mezhep' imamlarının» Kitaba, Sünnete, İcma'a uygun olarak ortaya koydukları «ictihadlarından» Ehl-i Sünnet Vel Cemaat» adı verilen «ana cadde» açıldı. Selçuklu ve Osmanlı âlimleri bunların izlerinde yürüyerek tertemiz bir dinî hayat yaşadılar ve Türk milletine yaşattılar. Bunun tabiî bir neticesi olarak da Türkler, tam dört yüzyıl «Yüce Peygamberimizin Halifesi olmakla» şereflendiler. Dinde sapık akımların ve yolların doğmasını engellediler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN