İNSANLARIN BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNE İHTİYACI VAR

Bu ihtiyaç, o kadar köklüdür ki, İslâm dünyasında «bir tefekkür tarihi» ve bütün dünyada ise koskoca «bir felsefe tarihi;; doğmuş bulunmaktadır. Tarih ve günümüzdeki gerçekler bize gösteriyor ki, insanlar, araştırmak, düşünmek, inanmak zorundadırlar. Bu ihtiyaç âlem-şumuldür. Hiç kimse, uzun müddet şüphede, kararsızlıkta, boşlukta duramaz. İyi - kötü, doğru -yanlış herkes birşeylere inanır, geniş veya dar herkesin bir «dünya görüşü» vardır.

İlmi felsefeden ayrı olarak varlık, bilgi ve irade problemleri üzerinde çalışan, insan ve «insanötesi» üzerinde, toptan bir tefekküre ulaşmak isteyen «bütüncü» bir zihin çabasına genel felsefe» diyoruz. Bugüne kadar gelen «felsefe tarihi» ve İslâm'da, felsefî akımlar karşısında görüşlerini ortaya koyan «iIm-i kelam», daha çok bu türden zihnî çalışmaları yansıtmaktadır.
Genel felsefe, yalnız bilgi dallarındaki gelişmelerin ışığında, bir dehânın zekâsı ile çağın seviyesine uygun genel bir senteze ve sisteme ulaşmaya çalışmaz, bir bakıma «insan bilgisinin ilmini» yapmaya çalışır.

Günümüzde, ilimlerin çok fazla çeşitlenmesi, ihtisas alanlarının daralması bu sentezi başarmak hususunda insan zekâsına büyük güçlükler getirmekle beraber, zor olsun, kolay olsun, bu işin başarılması konusundaki çalışmalar devam edecektir ve etmektedir. Çünkü, bu durum, böyle bir senteze ulaşma ihtiyacını azaltmak yerine daha da çoğaltmış bulunmaktadır.

İnsan fert ve grupları, içten bağlanacakları ve kendilerini mutlu kılacak «bir inanç ve dünya görüşü istemektedirler» Bütün zaman ve mekânların insanı bu ihtiyaçla kıvranmaktadır Bugünün insanını düşünmekten alakoymak için kurulan tuzaklar, (çılgınca danslar, delice müzikler, arenaya döndürülen stadlar, kumar, fuhuş ve uyuşturucu madde evleri...) herşeye rağmen «düşünen ve inanan insanı» henüz tamamen yıkamadı, yok edemedi.

«ilmi felsefe» ile, olaylara ve varlıklara, bizzat olayların ve varlıkların «objektif verileri» ve ilişkileri ile yaklaşmak, yorum yapmak ve objelerin dili ile düşünmek esas alındığı halde, «genel felsefe» ile bilgi ve varlığın, insan idrakinde ve varlığında «senteze» ulaşması ve bütün varlık tezahürlerinin, belli bir sistem içinde «insanda seyredilmesi» esastır. Böyle bir tefekkür, insanın kendi varlığını, bütün varlık tezahürlerine «ayna yapması» ile doğar.

Varlık âleminde, büyük küçük, canlı cansız her varlık, bir radyo vericisi gibi «kendi dili ile» yayın yapar, kendi verileri ile âdeta kendini anlatır, insanoğlu ise, idrakini ve zekâsını bir «anten» gibi kâinata germiş olup bu varlık tezahürlerinden gelen verileri toplamakta, bunları kendi diline tercüme ederek yorumlamaktadır. Bu idrak ve yorumların sayısı da «idrak edicinin» idrak ve zekâsına göre çeşitlenmekte ve çoğalmakta...

Bir tarafta, bütün tezahürleri ile varlık, öte tarafta insanın zekâ ve İdraki bulunmaktadır. Kısacası, «insan» ve «insanötesi» ikilisinden «bütüncü»bir bilgi ve yoruma ulaşma
çabasına isterseniz «felsefe», isterseniz «tefekkür» diyebilirsiniz. İnsan, kâinatın ve bütün varlık tezahürlerinin «gözlemcisi», insandan gayrı herşey de «insanötesi»dir.

Bütün bunlardan sonra bilinmelidir ki «vayhin» ve «tevhid»-in nurundan mahrum bir akıl, böyle bir sentezi kurmada daima başarısız kaldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN