İNSAN, KENDİNE YETMİYOR

Allah'tan başka hiçbir varlık mükemmel değildir. Bütün yaratıklar âciz, sınırlı ve fânidir. Bununla beraber, mükemmelliğe, sonsuzluğa, ölümsüzlüğe en fazla ihtiyaç duyan canlı, galiba insandır. Yaratıklar içinde kendi aczini, cehlini ve zulmünü —kendisine tevdi edilen yüksek bir idrak gücü ile— idrak edebilen ve bu idrakle yücelere tırmanmasını bilen de yine insandır. İşte Kur'ân-ı Kerim'de (Azhab suresi, âyet 72'de) öğülen, «cehaletini» ve «zulmünü» idrak edebilen bu insandır.

Bilgi edinen varlık (sujet), insandır, bilginin konusu da insandan gayrı şey (objet) lerdir. İnsan, kendini incelemeye yöneldi mi, objet - sujet bütünleşir. Bununla beraber, insan, bilgi edinirken kendini bütün varlık tezahürlerinin dışında tutmaya çalışan bir gözlemci olmak iddiasındadır. Ama insan, düşünürken ve araştırırken bir taraftan dışa, bir taraftan da devamlı olarak kendine bakar. Kısacası, «bilinmeyi dileyen» Mutlak Varlık iradesi ile insanoğlu, kendinin ve varlığın sırrını çözmekle görevlendirilmiş...

insan bilmeye «aç» yaratılmıştır. İnsandan gayrı varlıklar, statükoları içinde hapsedilmiş gibidir. İnsandan aşağı yaratıklar «kendileri» ile yetindikleri halde, insan doymak bilmez bir «bilgi açlığı» içindedir. Yaratıkların en mükemmeli olan insanın kendisi ile yetinmemesi ve kendini aşma cehdi yadırganabilir.

İnsan, yüksek bir idrak gücü ile kendini ve davranışlarını «kritik» edebilmekte, herşeyden önce «organizmasının» kendine yetmediğine dair «bir ilk bilgiye» ulaşabilmektedir. Galiba, şuurun, en kısa tarifi, «insanın kendini ve davranışlarını kritik edebilmesi» olarak yapılabilir.

Diğer canlılar, organizmalarını ve davranışlarını kritik edememekte, kendilerine verilenle yetinmektedirler. Onlar, sesleri işitmek için kulaklarının veya antenlerinin yetersiz olduğundan, gözlerinin ve sinir sistemlerinin sınırlı bir imkân tanıdığından... habersiz görünmektedirler. İnsan ise, herşeyden önce, kendi organizmasının, organlarının ve sinir sisteminin... yetersizliğini idrak edebilmekte, davranışlarındaki kusurları görebilmekte, kendini tamamlamaya ve davranışlarını mükemmelleştirmeye yönelmektedir.

insan, maddî ve manevî varlık ve değerlerle kendini tamamlamak isterken, kendindeki eksikliği daha fazla keşfetmekte, «psikolojik açlığı» derinleşmektedir. Böylece, sonsuz, tükenmez ve mükemmel olan Mutlak Varlığın farkına varmakta, O'nu özlemeye başlamaktadır. Kendini, «ten kafesine» kapatılmış hisseden insan idrak ve zekâsı, kendi fâni, sınırlı ve izafî varlığını yırtıp aşmak istemektedir. İnsan ruhu, organizmanın dar kalıplarını bu suretle zorlamaya başlar. Âlemlere sığmayan sonsuzluk ve ölümsüzlük bütün mükemmelliği ile «bizim gönlümüze» oturur, organizmamızın ve sinir sistemimizin sınırlılığını, güçsüzlüğünü, yetersizliğini ısrarla işaret edip durmakta devam eder.

İnsan, «sıfırı» vehmeder ve ondan ürker, aksine sonsuzluğu keşfeder ve onu özler. Böylece, insanın «psikolojik açlığı», sonsuz ve Mutlak Varlık'ta var olma şuuru tarzında gelişir. Allah'la var olan insan, bu sefer Allah'ta var olmak hasreti ile yanıp tutuşmaya başlar. Bu ulaşılmaz, fakat insanı insan yapan bir Hasrettir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALUK’UN AMENTÜSÜ

AYBALA

ÖZBEKİSTAN